Kapadokya Genel Tarihçe
Erozyonun oluşturduğu Peri Bacaları ve inanılmaz görüntülerle herkesi
şaşırtan vadileri, insanların inanç uğruna oyarak inşa ettikleri ve
günümüze kadar canlılığını koruyabilmiş freskleriyle kaya kiliseleri,
canlarını kurtarabilmek amacıyla yerin metrelerce altını -kimi zaman
sekiz kat- oyarak yeraltı yerleşim yerleri bugünkü Kapadokya'yı meydana
getirir. İnsan ve doğa el ele vermiş ve dünyanın harikalarından birini
ortaya çıkarmıştır.
Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış olan Strabon, Geographika adıyla
yazmış olduğu kitabında Kapadokya'yı, doğuda Malatya, batıda Aksaray,
güneyde Toros Dağları ve kuzeyde Doğu Karadeniz'e kadar uzanan b ir
bölge olarak sınırlandırır. Bugün ise Kapadokya eşittir peribacaları,
kaya kiliseleri, yeraltı şehirleri olduğu için bugünkü Kapadokya, bu
oluşumların en yoğun olduğu Avanos, Ürgüp, Uçhisar, Göreme, Ortahisar,
Gülşehir, Derinkuyu ile Aksaray yakınındaki Ihlara vadisi akla
gelmektedir.
Kapadokya bölgesinin jeolojik oluşumu Erciyes, Hasan, Melendiz, Göllüdağ
ile daha birçok küçük volkanik dağların, Üst Miyosen çağda patlamaları
ile başlamıştır. Bölgeye yayılan lavlar, göller, akarsular üzerinde
100-150 metreyi bulan değişik sertlikte tüf tabakasından oluşan yüksek
bir plato meydana getirmişlerdir. Zamanla bu platonun, erozyonun
etkisiyle inanılmaz derecede aşınması sonucu bugünkü vadiler ortaya
çıkmış, peri bacası adı verilen üzerinde daha sert ve geniş bir kaya
tabakasının bulunduğu konik şekiller oluşmuştur. Dünyanın birkaç
bölgesinde de görülen Peri Bacaları, hiçbir yerde Kapadokya'da olduğu
kadar yoğun bir şekilde bulunmamaktadır. Tabiatın bu cömertliğinden
yararlanan insanoğlu ise, oyulmaya çok elverişli olan bu kalın kaya
kütlesini oyarak, günün şartlarına göre evler, manastırlar, kiliseler ve
yeraltı sığınakları yapmışlardır. Özellikle Hıristiyanlığın Anadolu'da
yayılmaya başlamasıyla birlikte, Kapadokya'nın jeolojik yapısının
verdiği bu avantajla manastır ve kilise sayısı binlerle ifade edilen
sayıya ulaşmış ve Hıristiyan keşişlerin merkezi durumuna gelmiştir.
M.Ö. 2000'lerden başlayarak Hititler bölgeye yerleşmiş ve yerli halkla
kaynaşarak Büyük Hitit İmparatorluğunu kurmuşlardır. Bu dönemde Kayseri
yakınlarında bulunan Kültepe (Neşa,Kaniş) Asur Ticaret Kolonilerinin
önemli bir ticaret merkezi durumundadır. M.Ö. 1200'lere kadar hüküm
süren Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Geç Hitit Devletleri
kurulmuştur. Friglerin, Geç Hitit Devlerine son vermesinden sonra
Kimmerlerin, Medlerin ve M.Ö. 547'den itibaren ise Perslerin
hakimiyetinde kalmıştır. Persler Anadolu'yu Satraplık adı verilen
bölgelere ayırarak yönetirler. Bu bölgelerden biri olan bugünkü
Kapadokya bölgesine ise Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen
Katpatuka adını verirler.
Pers İmparatorluğu'nu yıkan Büyük İskender Katpatuka'da beklemediği bir
direnişle karşılaşır. Bunun üzerine, komutanlarından biri olan
Sabistas'ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirir. Buna karşı
çıkan halk bir Pers asilzadesi olan I. Ariarathes'i (M.Ö. 332-352) kral
ilan eder. Büyük İskender ile iyi ilişkiler kuran I. Ariarathes,
Kapadokya Krallığının sınırlarını da genişletir. Büyük İskender'in
ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, yeniden bir savaş
dönemine girer ve Pontus, Galat, Makedonya ve Romalılarla mücadele
eder. M.S. 17 yılında Tiberius Roma İmparatorluğuna bağlayarak eyalet
haline getirir. Batıya açılan yeni yolların yapılması, eyaletin merkezi
durumundaki Kayseri'nin önemini artırmış, ticaretin Asur Ticaret
Kolonilerindeki parlak dönemindeki canlılığına kavuşmuştur. Daha sonraki
yıllarda İran'dan gelen Sasanilerin akınlarından korunmak için şehrin
etrafı surlarla çevrilmiştir. Hıristiyanlığın yayılması sırasında,
Kapadokya bölgesi bu bakımdan da önemini artırmış ve Hıristiyanlık Roma
İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilince Kayseri
Başpiskoposluk merkezi haline gelmiştir. IV. Yüzyılda Başpiskopos olan
Aziz I. Basilius'un büyük çabalarıyla Hıristiyanlık bölgeye yerleşmiş ve
kayalar içinde mistik bir manastır hayatı başlamıştır.
Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca, Kapadokya doğal
olarak Doğu Roma İmparatorluğunun sınırları içinde kalır. VII. Yüzyıl
başlarında Bizanslılarla Sasaniler arasında yoğun savaşlar meydana
gelmiş ve Sasaniler 6-7 yıl bölgeyi ellerinde tutmuşlardır. M.S. 651
yılında, Halife Osman Sasani Devletini yıktıktan sonra, Arap-Emevi
akınlarına maruz kalır Kapadokya halkı. Bu karışıklık sırasında, bir
süredir devam eden hıristiyan mezhep çatışmaları, özellikle İmparator
III. Leon'un ikonaları yasaklamasıyla, doruk noktasına ulaşır ve
İkonaklazm (726-843) denilen dönem başlar. İkonaklastik dönemde
Kapadokya'ya büyük bir göç yaşanmış, ikona taraftarı olan Hıristiyanlar
bölgeye gelip kayalara oyulmuş manastırlarda gizlenerek ibadetlerine ve
faaliyetlerine devam etmişlerdir.
1082 yılında Kayseri'nin Selçuklular tarafından fethedilmesini müteakip
Kapadokya halkı huzurlu bir döneme girer. Selçuklu hakimiyetindeki
Hıristiyanlar serbestçe ibadetlerini yaparlar ve kiliselerini inşa
ederler. Ancak, 1308 yılında Moğol kökenli İlhanlılar Kayseri'yi ele
geçirip, şehri yakıp yıkarlar. Bu durum çok sürmez ve Osmanlılar
döneminde bölge artık rahat ve huzura kavuşur.
20 Şubat 2012 Pazartesi
Kapadokya
Kategoriler:
iç anadolu bölgesi,
Kapadokya Peribacaları
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder