20 Şubat 2012 Pazartesi

Akçakoca / Düzce

Bu kez istikametimiz Karadeniz kıyısında fındık diyarı Akçakoca. Denizle ormanın buluştuğu yerde doğayla başbaşa bir gün geçirmeyi planlıyoruz.


http://arsiv.ntvmsnbc.com/modules/yakinyerler/i/akcakoca/05.jpg

Akçakoca, Düzce'ye bağlı tipik bir Karadeniz yöresi. Akçakoca'ya gitmenin en kısa yolu ücretli otoban üzerinden. Düzce'den otobandan saptıktan sonra sahile doğru yol alıyoruz. Yol kenarındaki fındık üretim tesisleri kısa bir süre sonra yerini sonsuz bir yeşilliğe bırakıyor. Yol keyifli ve rahat.

Akçakoca, Türkiye'nin ilk turizm beldesi aslında. Henüz güney turizminin başlamadığı yıllarda büyükşehirlerden özellikle yazları çok sayıda ziyaretçi gelirmiş. Şimdi hem denizin tadını çıkarmak hem de Bolu-Düzce civarını gezmek isteyen yerli ve yabancı turistleri ağırlıyor.

Akçakoca'da güneş denizden doğar denizden batar diyorlar. Buranın eski adı da zaten Diapolis, yani parlak şehir.

Akçakoca'nın iklimi ılıman. Karadeniz Bölgesi'nin yağmurlu havasına burada daha seyrek rastlanıyor. Denize girmek isteyenleri ise Karadeniz'in dalgaları bekliyor. Deniz sığ değil, hemen derinleşiyor, ama tertemiz.

Akçakoca'nın 30 km'lik upuzun bir sahili var. Özellikle haftasonları burası oldukça kalabalık oluyor.

Beldenin girişinde ve Ereğli yolunda çok sayıda plaj var. Tüm plajlar halka açık. Ayrıca bazı otellerin önünden de denize girilebiliyor.

Sahilde deniz ürünleri yenebilecek balık lokantaları var. Ayrıca yöresel lezzetler yaprak sarma, mancarlı pide ve Akçakoca'nın özel tatlısı melengüçeyi deneyebileceğiniz yerlerden birine de girebilirsiniz.

Akçakoca'da ayrıca fındıkla yapılabilecek her türlü yiyecek var ama yemeğin üstüne fındıklı tahin helvası en güzeli.

Sahilde teknelerin arasında biraz dolaştıktan sonra, biraz da Akçakoca'nın tepelerine doğru yol alalım diyoruz. Yukarı Mahalle, yöreye özgü yapıyı görebileceğiniz bir yer.

Akçakoca'da bazı evler Karadeniz yapı tarzına sadık kalınarak korunmuş. Çanak antenler ve beton binalar geleneksel dokuyu bozsa da çiçekli kapıların arasında bir tur atmaya değer.

Evlerin ve çiçekli bahçelerin arasında biraz dolandıktan sonra asırlık çınarların altında piknik yapanların yanına gidiyoruz.

600 yıllık çınarların yanında Evliya Cami ve eski bir hamam kalıntısı var. Zaten Akçakoca'da gittiğiniz her yerde tarihin izlerini görüyorsunuz.

Çevredeki şelale ve mağaraları görmek isteyenlerin ise yarım saatlik bir yürüyüşü göze almaları gerekiyor.

Şimdi istikametimiz Akçakoca'nın sembolü niteliğindeki Ceneviz Kalesi. Ceneviz Kalesi 1216 yılında ticaret gemilerine yol göstermek için kurulmuş. Şimdi ise sahil bölümü ile birlikte 5000 kişilik bir tesis olarak hizmet veriyor.

Akçakoca'nın Falezleri ya da diğer adıyla Beyazkayalar kaleden görülebiliyor.

Büyük dilek kuyusu ise, hemen dikkati çekiyor. Burasını aslında Kale Müdürü Alaaddin Küçük, çöp atılmasın diye dilek kuyusuna çevirmiş. Şimdi hem temiz kalıyor hem de atılan paralarla kaleye gelir sağlanmış oluyor.

Dilek kuyusunda biriken para, Ceneviz Kalesi'nin personeli arasında bölüştürülüyor. Biz de bir dilek tutup, Akçakoca otellerine doğru yolumuza devam ediyoruz.

Akçakoca'da 25'in üzerinde konaklama tesisi bulunuyor. Dört yıldızlı otellerden pansiyonlara her bütçeye göre konaklama imkanı var.

Akçakoca Otel ve Diapolis Otel'de fiyatlar iki kişi yarım pansiyon 120 -160 YTL arasında. Odalar ferah ve konforlu. Her iki otel de sahil kenarında. (Güncel fiyatlar farklı olabilir bilginize)

Otellerden tekrar kasaba merkezine doğru gidiyoruz. Akçakoca'ya gelip de dünyada pek başka bir örneği olmayan Merkez Cami'yi görmeden dönmek olmaz. Mimar Ergün Subaşı, klasik kubbe yerine sentez mimari uygulamış. Sekizgen köşelerden oluşan kubbe ve mavi dokulu minarelerle eşsiz bir cami ortaya çıkmış.

Akçakoca'dan sönerken fındık ve fındık ürünlerinden yanınızda götürebilirsiniz. Bunun için Fiskobirlik'in marketine uğramalısınız.

Hiç yorum yok: