9 Haziran 2011 Perşembe

4000 yıl önce varolan yeraltı kentleri: Kapadokya

Kapadokya hakkında
 
4000 yıl önce varolan yeraltı kentleri


Temel neden tartışılmaz olarak korkudur çünkü yeraltı kentleri içine girilmesi çok zor olsun diye yapılmışlardır, bu yüzden de uzun zaman fark edilmediler. 

Derinkuyu, Kaymaklı ve Özkonak´da bulunan yeraltı kentlerinde, değirmen taşı şeklinde insan boyunda taşlar girişleri kapatmak amacıyla kullanılmıştır ama bu taşlar ancak içerden açılabilmektedir. Kimler, kimlerden kaçıyorlardı? Bunu bilmiyoruz. Yunanlı tarihçi-asker Xenephon "Anabasis" adlı kitabında Pers Kralı Kiros´un emrindeki Hellenler´in bu yeraltı kentlerinde bir zaman konakladıklarını söyler. 

Öyleyse, yeraltı kentlerini yapanlar bazı tarihçilerin ve arkeologların iddia ettikleri gibi Roma´nın şerrinden kaçan ilk Hıristiyanlar değildirler ama buraları bulmuşlar ve sığınmışlardır, daha sonraları da aynı amaçla Bizans ve Selçuklu dönemlerinde de kullanılmıştır. 

Katlara inildikçe geç Hitit döneminden birkaç kalıntının bulunduğu da belirtilmektedir. Anabasis, MÖ 4. Yüzyılı anlatır, Hititler ise MÖ 2.000-1.200 arasında etkindiler. 

Yeraltı kentlerinin geçmişini iyi niyetli bir tahminle buralara kadar götürürsek, kentlerin yaklaşık 4.000 yıllık olduklarını belirlemiş oluruz. Buna karşın bilinen Hitit tarihinde Kapadokya´daki yeraltı mağaraları veya kentleri ile ciddi bir referansa raslanmaz ve sonuç olarak bu aşama işimiz söylencelere kalacaktır; ilginç bir yöresel örnek vardır.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Oylat Kaplıcaları

Sislerin ardındaki şifa kaynağı: Oylat Kaplıcaları

İnegöl'ün harika kaplıcalarını gittiniz mi? Bu yazıdan sonra belki de ilk işiniz bu olacak.

http://img209.imageshack.us/img209/4118/im0004358ds.jpg

Oylat yazın başka güzel kışın başka... Ama sonbaharda her yer usta bir ressamın yağlıboya tablosunu andırıyor. Kaplıcasında binbir türlü hastalığa şifa arayanların uğrak kapısı olan Oylat'a gelmek için ille de hasta olmayı beklemeyin. Tertemiz havasını soluyarak yürüyüşler yapıp kuş seslerini dinlemek, çağlayanların köpüklerini seyredip büyülü bir dünyanın huzurunu yakalamak için de Oylat'a gelmek gerekiyor.

Her mevsime uygun gezi durağımız, şifalı doğasıyla Bursa'nın İnegöl ilçesine bağlı Oylat. Oylat deresinin çağlayanlar meydana getirerek geçtiği vadi, çam, gürgen, meşe, kestane, ıhlamur, kavak, çınar ağaçları ile kuşburnu ve böğürtlen bitkilerinden oluşan ormanla bütünleşiyor.
İlkbaharda yer gök kır çiçekleri ve menekşelerle kaplanırken, sonbaharda her yer yağlıboya tablo görünümüne bürünüyor. Kışın ise beyaz örtüsüyle anlatılmaz güzellikteki doğayı varın siz hayal edin.
İki tarafı vadilerle çevrili yamaçta kurulu kaplıcalar mevkii, sırtını Uludağ'ın devamına yaslamış. Kaplıca suyu, uzun sürede getirdiği kalsiyum karbonatlı ve kalsiyum sülfatlı sularla "çökelek" meydana getirip kaplıcanın bulunduğu terasları oluşturmuş.
Başı dumanlı "Sivri Kaya Tepesi" ile kaplıcalar arasında bulunan kanyon görünümlü vadi sürekli taze hava koridoru yaratıp oksijen pompalıyor.
Bu arada yaprak kaplı bir zemin, toprak kokulu tertemiz bir hava ve ötücü kuşların de ortama eşlik ederken, hiç dinmeden gürül gürül akan su, çağlayanların coşkulu sesine dönüşerek sizi büyülü bir dünyaya taşıyor.

Oylat yakınlarındaki Saadet köyünde bulunan para ve kalıntılardan kaplıca kullanımının Romalılar zamanına kadar uzandığı anlaşılıyor. İnşa tarzının Roma hamamlarına benzerlik göstermesi günümüze gelen sarnıç ve küpler Oylat kaplıcasının Romalılarca kullanılmış olduğunu doğruluyor. Osmanlı döneminde de yararlanılan Oylat Kaplıcası'nın bir de efsanesi var: Bizans İmparatorluğu zamanında bölgeye hakim tekfurun kızı çare bulunmaz bir hastalıktan yatağa düşer. Aciz kalan bilgiçler tahammülsüz ızdıraplar içindeki kıza son bir şans verip biraz daha göz önünden uzaklaştırmak için Oylat'a getirerek "öl-yat" deyip bırakırlar. Bu suda her gün yıkanan kız, eski sıhhatine kavuşup babasının sarayına dönünce, Oylat o günden sonra şifa kaynağı olarak kullanılır.
Efsane böyle. Ama gelin şimdi de olaya bilimsel açıdan bakalım.

Maden Tetkik Arama Enstitüsü, ülkemizin tabii servetlerinden olan ılıca ve maden sularının tahlilini daha modern cihazlarla yapıyor. Profesör Kerim Çağlar'ın son tahliline göre Oylat kaplıca suyunda kalsiyum, sodyum, magnezyum, potasyum, demir alüminyum katyonları sülfat, hidrokarbonat klorür, nitrat, hidrofosfat, hidroarsenat, meta silikat asidi, serbest karbondioksit gibi anyonlar bulunmakta. Radyoaktivitesi 10, eman reaksiyonu (PH) 7,3 olan suda bir miktar da krom bulunuyor. Bu özellikleri itibarı ile Oylat Kaplıcası sıcak, (Hipertermal) oligometalik kalsiyum sülfatlı ve radyoaktif sular gurubuna giriyor.

Nefesimizdeki kaplıca
Oylat Kaplıcası'nın akan suları radyoaktivite ve diğer şifalı unsurları ile radyum emanosyonu (rodon) halinde ormanın temiz havasına yayılıyor. Böylece kaplıca yalnız banyo olarak değil teneffüs yoluyla da vücudumuza giriyor. Yarım saatte kandaki seviyesi teneffüs edilen havadaki miktarla eşitleniyor.
Suyla olduğu kadar iklim tedavisi de gösteren Oylat Kaplıcası; nevralji, nevrit, siyatik, meralji, parestezik intelkoskal nevralji ve oksipital nevraljilere iyi geliyor. Ağrılı sinir hastalıkları, romatizma, çocuk felcinin yanı sıra pek çok hastalık da, banyo ve su içi masajlarda şifa bulabiliyor. Vücut hücrelerinin faaliyetini kamçılayıcı su, iç ifrazatı arttırıcı etkilerlerle üç haftalık tedavilerde kişiye enerji ve zindelik kazandırıyor.

Kaplıcadan yararlanmanın 10 altın kuralı:
1- Kaplıca tedavisi öncesi doktor kontrolü yapılmalı.
2- Kaplıca kürü en az 15, en çok 20 banyo olmalı.
3- Günde sadece bir banyo alınmalı.
4- Banyo suyunun ısısı 37-38 dereceyi geçmemeli.
5- Banyoda kalış süresi 15 dakikayı aşmamalı.
6- Banyo sonrasında 45 dakika yatıp dinlenilmeli.
7- Tok karnına banyoya girilmemeli ve en uygun zaman olan sabah tercih edilmeli.
8- Kaplıca kürü süresince ağır, etli, hamur ve yağlı yememeli. Bol meyve, taze sebze, ızgara, haşlama ve az yağlı yemeli.
9- Kaplıca dışındaki zamanlarda yürüyüş ve egzersiz yapılmalı.
10- En iyi program doktorun tavsiyesini uygulamak olmalı.

Not: Sağlık amaçlı gelenlere, tedavinin etkisini azaltmamak için suyun vücudun üzerinde kalması öneriliyor. Bu nedenle fazla sabunlanmaması tavsiye ediliyor.