11 Mart 2010 Perşembe

Sümela Manastırı

SÜMELA MANASTIRI - Kocaman bir tarih

Gücün, emeğin, inancın binlerce yıllık öyküsü duruyor karşınızda! İnsanoğlunun azmi, tarihin gerçeği, inancın gücü... Önce şaşırıyor, biraz eziliyor, en çok da suskun kalıyorsunuz!

Tarihler milattan sonra 4. yüzyılı gösterirken; Barbaras ve Sophronios adında iki Atinalı rahip rüyalarında Meryem Ana'yı görüyor ve Meryem Ana onlardan yeni bir manastır yaptırmalarını istiyor, yerini ve yolunu tarif ediyordu... Meryem Ana ile Hazreti İsa'nın doğumunu tasvir eden ve St. Luka'ya ait tabloyu da alarak yola çıkan iki rahip, deniz yoluyla Trabzon'a geliyor ve Karadağ'ın dimdik yükselen yamacında, tepesinden su damlayan bir mağara buluyorlar. Gönüllü Hıristiyanlarla birlikte buraya, iki odadan oluşan ilk manastırı kuruyorlar... İki keşişin ölümünden sonra burası “kutsal yer” ilan ediliyor...

Bundan sonra; tarihin akışı içinde taş taş üstüne konacak ve bugün Sümela Manastırı olarak andığımız Türkiye'nin belki de en görkemli yapılarından biri ortaya çıkacaktır. Geçmişi biraz sonraya bırakalım, günümüz Sümelası'na bir yolculuk yapalım önce...

Kendine güvenenler yarım saat tırmanabilir...

Trabzon'dan Maçka'ya doğru uzanan yol, yaklaşık 45 kilometre sonra manastırın bulunduğu Milli Park'a varıyor. Milli Park derken küçümsemeyin sakın, tropikal bir ormana ya da yeşil bir dünyaya aitsiniz artık. Binlerce yıllık ağaçların aralarından akan berrak sular, en büyülü cennet tasvirlerini bile geride bırakıyor. Biraz şaşkın etrafa bakınırken, herkesin en büyük merakı “O ünlü görüntü”nün ne zaman ortaya çıkacağı... Hani “kayaların yamacına oyulmuş manastır ve göz göz odacıklar...” Hani, binlerce kez gördüğümüz “O” fotoğraf... Birden bire derin bir “oh” sesi dökülüveriyor dudaklarınızdan; “O” fotoğraf karşınızda işte!.. Gerçekten inanılmaz, gerçekten büyülü... Şimdi artık manastırın yamaçlarına kurulu, ahşaptan yapılmış, çevreye saygılı, şık bir kafeteryada mola verebilirsiniz. Hem dinlenmek, hem de bu benzersiz atmosferi sindire sindire yaşamak için... Dinlenmek lazım çünkü, birazdan uzun bir tırmanış bekliyor sizi. Kendine güvenenler araba yolundan vazgeçip, yeşil bir yol tutturabilir yukarıya doğru. Bu da demektir ki, yarım saat tırmanılacak! Bunu göze alamayanlar için arabanız biraz daha yukarılara götürecektir sizi. Nihayete gelindiğinde yaklaşık 10 dakikalık bir tırmanma daha! İşte Sümela Manastırı'nın avlusundasınız. Derin bir nefes alın, manastırın içine ulaşmak için 70 basamaklı, dimdik ve dar bir merdiven bekliyor sizi!..

Değer, her şeye değer...

Onca yorgunluk, onca ter; gördüğünüz manzara karşısında gerçekten tüm yorgunluğunuza değer!.. İnsanoğlunun gücünün, emeğinin, inancının binlerce yıllık öyküsü duruyor karşınızda. Önce suskun bir bakış, ardından hayranlık nidaları. Şaşırıyor, biraz da eziliyorsunuz. İnsan azmi, tarihin gerçeği, inancın gücü...

Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte; Ana Kaya Kilisesi, şapeller, mutfak, misafirhane, kütüphane, kutsal ayazma ve 72 oda yer alıyor. Hiçbirini karşıdan görmek imkansız. Karşı tepelerden görülebilen yalnızca “O” fotoğraf, o bildik dış cephe...

Manastıra su getirdiği bilinen, yamaca yaslanmış çok gözlü büyük su kemerinin bugün büyük bölümü yıkık. Sizi manastırın ana girişine ulaştıran uzun merdivenin yanında muhafız odası yer alıyor. Buraya bağlanan daha kısa bir merdivenle iç avluya iniliyor.

Sol tarafta kilise haline getirilen mağaranın önünde çeşitli yapılar var, sağda ise kütüphane. Manastır yamacının ön cephesinde keşiş odaları ve misafir odaları bulunuyor. Kiliseyle yanındaki şapelin duvarları fresklerle süslü. Kaya kilisesindeki freskler 14. yüzyıla, şapeldekiler ise 18. yüzyıla tarihleniyor. Duvarlardaki kat kat freskler üç ayrı dönemi işaret etse de, vahşi eller tarafından çizilerek tahrip edilmiş olsa da, gözleriniz her birinin üzerinde hayranlıkla dolaşıyor. İncil'den alınmış sahneler, Meryem Ana ile Hazreti İsa'nın yaşamından kesitler sunan freskler, renkleri ve üsluplarıyla göz kamaştırıyor.

Sümela “siyah” anlamına geliyor

Karadağ'ın eteklerinde kurulu ve bir diğer deyişle, “Meryem Ana Manastırı” olarak da anılan Sümela, adını “melas” sözcüğünden alıyor. “Siyah” anlamına gelen bu sözcük; kimi kaynaklara göre yaslandığı dağın ismine, kimi kaynaklara göre ise Meryem Ana freskindeki siyah renge bağlanıyor.

Tarihin yolculuğunda Sümela...

İlk manastırı kuran iki keşişin ölümünden sonra, “kutsal yer” ilan edilen yapı, 6. yüzyılda İmparator Justinianus tarafından onarılıyor ve genişletiliyor. 13. yüzyıldan beri bugünkü durumunu koruduğu bilinen Sümela, 1204 tarihinde kurulan Trabzon Komnenosları Prensliği'nden III. Alexios zamanında çok önemseniyor ve yeni onarımlar geçiriyor. Doğu Karadeniz'in Osmanlı topraklarına katılmasıyla padişahlar tarafından tüm hakları korunuyor ve pek çok imtiyaz tanınıyor. 18. yüzyılda birçok bölümü yenilenen manastır, 19. yüzyılda büyük binaların eklenmesiyle en muhteşem görünümüne kavuşarak altın çağını yaşıyor. 1916-1918 yılları arasında Trabzon'u işgal eden Ruslar manastıra el koyuyor. 1923 yılında ise tamamen boşaltılıyor.

Hiç yorum yok: